iki kelime etmenin saçma sayıldığı bir zamanda
bir çiçeğe değer gibi oturuyorum eteklerinin kıyısına
eteklerinin kıyısında bir uçurum var
ilk kez eğilmeden suretimi görüyorum
bir düş atsam sesi seneler sonra geliyor
böyle ölçüyorum gözlerinin derinliğini
dişlerinin arasından kum gibi akıyor aşk
toz gibi yükseliyor bir nesnenin üzerinden kan
zaman zaman
kızdıkça kızıyor
öfkelendikçe sen daha da
kırmızılaşıyor elmamız.
artık buradan geçmeyecek bir inancı beklemekle eş değer
her şey.
düşünüyorum
sonra tutup beynimi kahvaltı gibi sunuyorum mezarlığına
kendimi nasıl sevdirsem de
ellerim bana kalmasa artık.
bembeyaz bir karakutun olmalı senin de,
ölünce açığa alınırsam diye
yada azımsanırsam
yanlış kesilirse cesedimin bilekleri diye
kimse bilmemeli beni.
yüzlerini Tanrı’ya döndüren denizlere inen yokuşlar,
hiç geçmezdi ayaklarımdan
yanımdan geçiyor
yanımdan gidiyor
bir düş atsam sesi seneler sonra geliyor
böyle ölçüyorum gözlerinin derinliğini
kendimi nasıl sevdirsem de
ellerim bana kalmasa artık.
Erdal Erdem
Kadıköy-2014
Kadıköy-2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder