Şehir beni terk etti,
Öyle evi arabayı satıp Anadolu’ya bıraktı,
Sabah otlayan koyunları görmenin arzusu,
Yeni şiveler duymanın heyecanı,
Terk edilmişliğin acısı ve
Bir duble rakının yanındaki peyniri afiyetle
Mideye indirmenin hatırı sayılır mutluluğuyla,
Loş bir odada çalan 45’lik plağın sesinde
Önce huzuru sonra şehirli çocuğu bekleyen ölümü buldum,
Sabahına yeni bir adam uyandı
Başka bir şehirde ölmek isteyen,
Öylesine bir şeymişçesine şehri terk etmenin ağırlığını,
Gardan bir trene binmenin,
Uzaklaştıkça yalnızlaşmanın,
Ve boynundaki veda busesinin derin hüznünü
Ufacık bir bavula sığdırıp,
Her gözümü kapadığımda
Gördüğüm siluetinin flulaşarak kaybolmasını,
Temiz havayı içine çekip sigarasını yakmışken hazmetmeyi uman.
Çünkü ben bu şehri terk ediyorum dedi,
Ve istiyorum ki İstanbul beni,
Ben İstanbul’u hep genç hatırlayayım,
Manzaraya karşı son defa bir veda şiiri okudu,
Sigarası kendiliğinden söndü
Parmaklarının arasında,
Ve derin bir hoşça kal salıverildi dudaklarından…
Bir kadındı, bir şiirdi, hoyratça harcanmış,
Kimsesiz, öznesiz, yüklemsiz, aitsizlikti.
Biteceğini bile bile hızla tükendi,
Ömrümdü seni arayarak geçen,
Ve kainatın ne kadar büyük,
Kendimin ne kadar yalnız,
Mezarın ne kadar soğuk olduğunu
Fark etmemle bitti.
Haşmet Ateşer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder